Geçtiğimiz yıllarda Almanya’da cami saldırılarında ciddi oranda artış kaydedilmiştir. Bu Federal Parlamento’da bulunan Sol Parti’nin Federal Hükümete yönelttiği soru önergelerinin cevaplarından da açıkça ortaya çıkmaktadır. Soru önergelerine verilen cevaplarda 2001 ile 2011 yılları arasında yılda ortalama 22 cami saldırısı yapıldığı paylaşılmıştır. Cami saldırıları oranı 2012 yılında ortalama 35’e, 2013 yılında 36’ya ve 2014 yılında ise ortalama 45’e çıkmıştır. Federal Hükümet daha önceki bir soru önergesine verdiği cevapta 2012 yılının başından 2014’e kadar camilere yönelik gerçekleştirilen saldırı sayısını 78 olarak açıklamıştır.
Ne yazık ki Müslüman kuruluşlara veya kişilere yönelik saldırılar için Almanya’da hala özel bir istatistik tutulmamaktadır. Eski Milli Görüş Genel Sekreteri ve İstanbul Milletvekili adayı Sayın Mustafa Yen Eroğlu’nun yıllardır basın bildirileri ve açıklamalar ile bu konuya dikkat çekmekten ağzında tüy bitmiştir. Almanya’da İslam düşmanlığı için artık müstakil bir istatistiğin tutulmasının zamanı çoktan gelmiş ve hatta geçmektedir de.
Acımasızca ve çok planlı bir şekilde uygulanan NSU-katliamları sonrasında artık Almanya’da camiler de yanmaktadır. Irkçı NSU terör örgütünün ortaya çıkışı ve hala cinayetler üzerinde bulunan sis perdesinin tam olarak aydınlatılamaması veya aydınlatılmak istenmemesi sonrası hiç şüphesiz birçok insan ürkmüştür. Yıllarca güya hiçbir delil veya iz bu hain saldırıların ırkçı veya insan düşmanı motifli olduğuna işaret etmemiş.
Camilere Molotof’u saldırılar ve Neo-Nazi sembolleri
Son aylarda Berlin, Bielefeld, Dormagen, Köln, Mölln, Oldenburg gibi kentlerde bulunan camilere yönelik saldırılar düzenlenmiştir. Kur’an-ı Kerim’ler ateşe verilmiş, camlar kırılmış, duvarlara ırkçı sloganlar yazılmış ve camiler yakılmıştır.
Aşırı sağ motif her zaman ihtimal dışı mı?
Bazı yerel ve ulusal gazete ve medya organları saldırılar sonrasında yaptıkları haberlerde dikkat çekici bir şekilde şu cümleleri kullanmaları ne anlama gelmektedir? Saldırılarda „aşırı sağ motifler ihtimal dışı olduğu söyleniyor“ („Neue Osnabrücker Zeitung“ örneği). Geçmişte de birçok olayda acele edilerek aşırı sağ, ırkçı ve insan düşmanı motifler ihtimal dışı bırakılmıştır. Bu bilhassa NSU katliamlarında düşünülemeyecek neticelere vesile olmuş ve açık seçik yapılmıştır. O zamanlar da NSU mağdurları ve aile yakınları suçlanmışlardır. „Döner cinayetleri“ olarak adlandırılan olaylarda sözde suçlular cinayetleri araştıran „Boğaziçi“ isimli emniyet ekiplerince göçmenler arasında aranmışlardır. „Haraç“, „narkotik savaşları“, „mafya“ ve „insan ticareti“ gibi kavramların havada uçuştuğu dönemlerde siyasi yetkililerin NSU katliamlarını ve bombalı eylemlerini düzenledikleri ilk günden itibaren aşırı sağ bir motifin olamayacağını söyledikleri günler çok da geride değildir. Bu nedenden dolayı aşırı sağ motiflerin olasılığını bu kadar acelece baştan ihtimal dışı olarak göstermekten önce beklemek ve acele etmemek gelecekte daha akıllıca olabilir. Şayet son aylarda özellikle camilere düzenlenen saldırılar sonuçta aşırı sağcılar tarafından yapılmamış ise bu hukuk devleti ve toplum birliği adına daha da hayırlı bir gelişme olur. Bazı saldırıların siyasi motifli olduğu ortaya çıksa da, aşırı sağ ve ırkçı motifleri baştan ihtimal dışı bırakmak kriminolojinin ilkelerine ters düşmektedir. Aynı sıkıntılar NSU olaylarında önemli tanıkların birden bire ve şüpheli bir şekilde ölmeleri konusunda da yaşanmaktadır. Burada da hemen ölüm teşhisi koymak yerine biraz daha titiz bir şekilde gerçek ölüm sebepleri araştırılabilinir. Gizli diyabet ölümü, kara sevda vefatı, akciğer yetmezliği gibi şüpheli ölümler neden hep NSU ve onun arkasında ki güçleri deşifre edebilecek kişilere vurur? Bir Nisan tarihi yılda bir defa yaşanmaktadır!
Anahtar Kelimeler: